Şirketiniz için Hukuki Danışmanlık
İşçilik Alacaklarının Tahsilinde Hukuki Süreç ve Kanuni Düzenlemeler
Ev Sahibi Kiracıyı Ne Zaman ve Nasıl Çıkarabilir?
Günümüz iş dünyasında şirketlerin sadece ticari hedeflere odaklanması yeterli değildir. Sürdürülebilir bir büyüme ve yasal uyum için işletmelerin profesyonel hukuki danışmanlık hizmeti alması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu hizmet, sadece dava süreçlerinde değil, sözleşme hazırlığından risk yönetimine kadar pek çok alanda işletmelere yasal güvence sağlar.
Şirket hukuki danışmanlığı; bir işletmenin faaliyetlerini yürütürken karşılaşabileceği hukuki meselelerde, sürekli ve kapsamlı destek sağlanmasıdır. Bu hizmet; şirketin iç işleyişinin, sözleşmelerinin, insan kaynakları süreçlerinin ve ticari ilişkilerinin hukuka uygun şekilde yürütülmesini amaçlar.
🔹 Sözleşme Yönetimi:
Satış, tedarik, kira, hizmet alım-satım gibi ticari sözleşmelerin hazırlanması, incelenmesi, revize edilmesi.
🔹 Şirket İç Yönetim:
Genel kurul, yönetim kurulu toplantıları, pay devri, esas sözleşme değişiklikleri gibi şirket içi hukuki süreçlerin takibi.
🔹 İş Hukuku Süreçleri:
Çalışan sözleşmeleri, işten çıkarma prosedürleri, tazminat hesaplamaları, ihtilafların önlenmesi.
🔹 Ticari İhtilaflar ve Arabuluculuk:
Müvekkil ile tedarikçi, müşteri ya da üçüncü kişiler arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü, dava ya da arabuluculuk süreçlerinin yönetilmesi.
🔹 Yasal Uyum (Compliance):
Mevzuat değişikliklerinin takibi, şirketin yasalara uygun şekilde faaliyet göstermesinin sağlanması.
Birçok işletme, hukuki destek ihtiyacını ancak bir dava veya ihtilaf doğduğunda fark eder. Oysa önleyici hukuki danışmanlık, olası ihtilafları doğmadan engelleyen bir güvence mekanizmasıdır.
Uygun hazırlanmış bir sözleşme, olası bir davanın önüne geçer.
Çalışanlarla ilgili prosedürlerin eksiksiz yürütülmesi, iş davalarını minimize eder.
Tedarikçi, müşteri ya da iş ortaklarıyla yaşanabilecek riskler erken tespit edilir.
Sürekli danışmanlık, şirket yönetiminin karar alırken hukuki riskleri öngörmesini sağlar ve işletmeye zaman, maliyet ve itibar avantajı kazandırır.
Şirketler, ihtiyaçlarına göre aylık sabit danışmanlık sözleşmesi yapabilir ya da belirli projeler için proje bazlı danışmanlık alabilir. Sabit danışmanlık, belirli bir ücret karşılığında süreklilik sağlar ve işletmenin ihtiyaç duyduğu her an destek almasına imkan tanır.
Güçlü bir hukuk danışmanlığı, şirketlerin bugünkü işleyişinde değil, yarınki büyümesinde de anahtar rol oynar. Her işletmenin kendi ölçeğine uygun, önleyici ve sürdürülebilir hukuki destek alması, ileride karşılaşabileceği hukuki riskleri minimize eder.
Av. Fatih Arslan
Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi
Çalışma hayatının en önemli unsurlarından biri, işçinin emeği karşılığında hak ettiği alacakların eksiksiz ödenmesidir. İş Kanunumuz, işçiyi koruma ilkesini esas alarak işçilik alacaklarına geniş yer vermiştir. Ancak uygulamada işçiler çoğu zaman hak ettikleri ödemeleri alamamakta ve bu da uyuşmazlıkların yargıya taşınmasına neden olmaktadır.
İşçilik alacakları, işçinin hizmet sözleşmesi çerçevesinde çalışması sonucu hak kazandığı ve işveren tarafından ödenmesi gereken çeşitli mali yükümlülüklerden oluşur. Başlıca işçilik alacakları şunlardır:
Maaş (Ücret) Alacağı: İşçiye yapmış olduğu iş karşılığı verilen ücrettir. Maaşın ödenmemesi alacağın oluşması için yeterlidir.
Kıdem Tazminatı: En az bir yıl çalışan işçinin, iş sözleşmesinin kanunda belirtilen şekilde sona ermesi halinde hak kazandığı tazminattır. İşveren tarafından ödenmesi zorunludur.
İhbar Tazminatı: Belirsiz süreli iş sözleşmelerinin kanuna uygun feshi için bildirim süresine uyulmaması durumunda ödenir. Bildirim yapılmaksızın iş akdi feshedilen işçi ihbar tazminatına hak kazanır.
Fazla Mesai Ücreti: Haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla mesai sayılır ve %50 zamlı ücretle ödenir.
Hafta Tatili Ücreti: İşçilere tatil gününden önceki iş günlerinde çalışmış olmaları koşulu ile yedi günlük bir zaman dilimi içinde kesintisiz en az 24 saat dinlenme verilir. İşte bu kesintisiz dinlenme hafta tatili olarak adlandırılır ve hafta tatiline ait ücret, işçi çalışmasa bile işçiye tam olarak ödenir.
Ulusal Bayram ve Genel Tatil Ücretleri: Resmî tatillerde çalışılması halinde işçiye ek ücret ödenir. Çalışmama durumunda bile tam ücret ödenir.
Yıllık İzin Ücreti: İş sözleşmesinin sona ermesi halinde kullanılmamış yıllık izinler ücret olarak işçiye ödenir.
Bunların dışında işçilerin askerlik tazminatı, kötü niyet tazminatı, eşit davranma borcuna aykırılık tazminatı, sendikal tazminat ve iş güvencesi ile işe iade hakları da bulunmaktadır.
İşçilik alacaklarının doğması için öncelikle geçerli bir iş sözleşmesi bulunmalı ve işçi fiilen çalışmış olmalıdır. Kıdem tazminatı için iş sözleşmesinin işçi tarafından haklı nedenle veya işveren tarafından haksız şekilde feshedilmiş olması gerekir.
İşçilik alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklarda arabuluculuk başvurusu dava şartıdır. Diğer bir deyişle arabuluculuk süreci sonlandırılmadan dava yoluna başvurulamamaktadır. Arabuluculuk aşamasında taraflar anlaşamazsa, işçi iş mahkemesinde dava açabilir.
Dava sürecinde dikkat edilmesi gereken başlıca hususlar: Zamanaşımı Süresi, İspat Yükümlülüğü, Delil Durumu gibi hakların doğumunda ve ispatında önem arz eden başlıklar bulunmaktadır. Bu konuların dikkatle irdelenmesi gerekmektedir.
İşçilik alacaklarının tahsilinde yasal prosedürlerin titizlikle takip edilmesi gerekir. Arabuluculuk başvurusu, dava şartlarının doğru oluşturulması ve delillerin hazırlanması hak kayıplarını önlemenin temel yoludur. İşçinin yasal haklarının tam ve eksiksiz alınması için profesyonel hukuki danışmanlık desteği büyük önem taşır.
Av. Fatih Arslan
Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi
www.avfatiharslan.net
Miras hukuku, kişilerin ölümünden sonra malvarlıklarının kimlere ve nasıl intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Mirasçılar arasında çoğu zaman duygusal bağların yanı sıra ekonomik çıkarlar da devreye girer. Özellikle taşınmaz malların paylaşımı, mirasçılar arasında anlaşmazlıklara yol açabilir. Bu noktada en sık başvurulan hukuki çözüm yollarından biri ortaklığın giderilmesi davası, diğer adıyla izale-i şuyu davasıdır.
Miras bırakanın vefatının ardından mirasçılar, tereke üzerinde elbirliği mülkiyetine sahip olurlar. Elbirliği mülkiyeti, mirasçıların tüm malvarlığı üzerinde birlikte hak sahibi oldukları bir mülkiyet türüdür. Burada mirasçılar, belirli bir pay oranıyla değil, ortak bir bütün üzerinde hak sahibidir. Bu da şu anlama gelir: Her bir mirasçı, belirli bir taşınmazın %20’si gibi bir orana değil, tüm taşınmazların tamamı üzerinde müşterek hakka sahiptir.
Elbirliği mülkiyeti, özellikle taşınmazlarda uzun vadede sürdürülebilir bir mülkiyet ilişkisi değildir. Mirasçılar arasında anlaşmazlık yaşandığında ya da malların paylaşımı konusunda fikir birliği sağlanamadığında, ortaklığın sonlandırılması amacıyla ortaklığın giderilmesi davası açılır.
Bu dava, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 698. ve devamı maddeleri uyarınca, Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde açılır. Her bir ortak (mirasçı), tek başına bu davayı açma hakkına sahiptir. Bu hak, mülkiyet hakkının bir uzantısıdır.
Dava açıldıktan sonra mahkeme, ortaklığın nasıl giderileceğine karar verir. Burada iki temel seçenek söz konusudur:
Aynen Taksim (bölüştürme): Taşınmazın fiziksel olarak bölünmesi mümkünse (örneğin tarla ya da arsa), mahkeme taşınmazı mirasçılar arasında paylaştırabilir.
Satış Yoluyla Giderim: Eğer taşınmazın bölünmesi teknik olarak mümkün değilse ya da bu şekilde hak kaybı doğacaksa, mahkeme taşınmazın satılmasına ve bedelin mirasçılar arasında pay oranlarına göre bölüştürülmesine karar verir.
Satışlar çoğunlukla ihale (açık artırma) usulüyle gerçekleştirilir ve satıştan elde edilen gelir, mirasçılar arasında paylaştırılır.
➤ Tapuda miras paylaşımı yapılmadan satış mümkün müdür?
Hayır. Tereke üzerindeki elbirliği mülkiyeti devam ettiği sürece, bireysel olarak satış yapılamaz. Ortaklığın giderilmesi davası sonucunda paylaşım gerçekleşmeden taşınmazda serbest tasarruf yetkisi oluşmaz.
➤ Tek başına dava açmak yeterli olur mu?
Evet. Davacı olan mirasçı, diğer tüm mirasçıları davalı göstererek tek başına dava açabilir. Mahkeme sürecinde tüm mirasçılar dinlenir ve taşınmazın paylaşımı konusunda bilirkişi incelemeleri yapılır.
Mirasın paylaşımı, özellikle taşınmaz söz konusu olduğunda oldukça karmaşık bir hal alabilir. Ortaklığın giderilmesi davaları, bu sürecin hem hukuki hem ekonomik yönlerini kapsayan önemli davalardır. Sürecin doğru yönetilmesi, hak kayıplarının önlenmesi açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, mirasçılar arasında anlaşma sağlanamadığında profesyonel hukuk desteği alınması, en sağlıklı çözüme ulaşmada etkili olacaktır.
Av. Fatih Arslan
Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi
Ev sahibi olmak çoğu zaman güvenli ve kazançlı bir tercih olarak görülür. Ancak işler her zaman planlandığı gibi gitmeyebilir. Özellikle kiracı ile yaşanan anlaşmazlıklar, hukuki süreci bilmeyen bir ev sahibi için oldukça yıpratıcı hale gelebilir. En çok merak edilen konulardan biri de şudur: “Ev sahibi, kiracıyı istediği zaman çıkarabilir mi?” Kısa cevabı vereyim: Hayır. Türk Borçlar Kanunu bu konuda hem kiracıyı hem de ev sahibini korumaya çalışan bir denge kurmuştur. Dolayısıyla ev sahibinin kiracıyı tahliye edebilmesi ancak belirli şartlar altında ve doğru şekilde mümkün olabilir.
Kiracıyı tahliye edebilmenin ilk ve en yaygın yolu, kira sözleşmesinin süresi sona erdiğinde, süresine uygun bir bildirim yapılmasıdır. Eğer sözleşme sona ermeden en az 15 gün önce kiracıya yazılı bir bildirim yapılmazsa, sözleşme otomatik olarak bir yıl daha uzar. Yani “süre bitti, çıkarırım” demek tek başına yeterli değildir. Bu noktada zamanlama çok kritiktir.
Bir diğer önemli tahliye sebebi ise ev sahibinin konuta gerçekten ihtiyaç duymasıdır. Örneğin ev sahibi kendisi, eşi, çocukları ya da bakmakla yükümlü olduğu biri için konutu kullanmak istiyorsa, bu gerekçeyle tahliye davası açabilir. Ancak bu ihtiyacın gerçek, samimi ve zorunlu olduğunu mahkemede ispat etmek zorundadır. Aynı durum, evin yeniden inşa edilmesi ya da büyük bir tadilat gerektirmesi halinde de geçerlidir. Yani “evi baştan yapacağım” diyorsanız, bunu da belgelerle desteklemeniz gerekir.
Kiracının ödeme alışkanlıkları da tahliye sebebi olabilir. Aynı kira yılı içinde kiracı iki kez kirasını geç öderse, ev sahibi bu durumları yazılı olarak ihtar eder ve yıl sonunda tahliye davası açabilir. Ancak bu ihtarların usulüne uygun şekilde yapılması gerekir. Telefonla ya da sözlü uyarılar bu anlamda geçerli değildir.
Bazen de kiracı, belirli bir tarihte evi boşaltacağını yazılı olarak taahhüt eder. Bu, “tahliye taahhüdü” olarak bilinir. Eğer bu belge geçerliyse ve belirtilen tarihte kiracı çıkmazsa, ev sahibi doğrudan icra takibi başlatabilir. Bu durumda mahkeme kararı beklemeye gerek kalmaz, süreç daha hızlı ilerler.
Ev sahiplerinin zaman zaman düştüğü bir yanılgı da şudur: “Evi sattım, kiracıyı çıkarabilirim.” Bu her zaman geçerli bir gerekçe değildir. Yeni malik, eğer kendisi ya da yakınları için konutta oturma ihtiyacına sahipse ve bunu 1 ay içinde yazılı olarak bildirirse, 6 ay sonra tahliye talep edebilir. Aksi halde sırf satış nedeniyle kiracının çıkarılması mümkün olmaz.
Kısacası, kiracıyı çıkarmak hukuken mümkündür ama belirli şartlara ve sürelere bağlıdır. Bu konuda aceleci davranmak, eksik işlem yapmak ya da duygusal tepkilerle hareket etmek süreci uzatabilir, hatta geri tepebilir. Bu nedenle hukuki yolları ve zamanı doğru kullanmak gerekir. En doğrusu, bu süreci bir avukat eşliğinde yürütmektir.
Av. Fatih Arslan
Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Ofisi